Türkiyede Dış Politika İçin ne düşünüyor
DIŞ POLİTİKA
AB
Türkiye AB üyelik sürecinde çok fazla yorulmuş, yıpratılmış ve taviz vermiştir. Türkiye’nin, AB’nin bir parçası olmak adına gayret sarf etmesi gibi bir durum söz konusu dahi olamaz. Bugünkü AB ülkeleri 1856 Paris antlaşmasının sonucu olarak Türkiye'nin Avrupa Ülkeler topluluğunun bir parçası olduğunu kabul etmişlerdir.
AB ÖZÜR DİLEMELİ VE MİLLETİMİZE İADE-İ İTİBAR SORUMLULUĞUNU İFA ETMELİDİR.
Avrupa birliği yolunda milletimizin onuru son derece rencide edilmiştir. AB bir yandan Türkiye’deki vatandaşlarımıza haksız vize uygulaması yaparken, diğer yandan orada yaşayan insanımızı ayrıcalıklı muameleye tabi tutmaktadır. Milletimiz bu onur kırıcı muameleyi kabul edemez ve sürdüremez.
1970 Katma Protokol
AB ile imzalanmış olan 1970 Katma protokol ve diğer anlaşmalarda Türkiye’nin hak ettiği ve AB’nin imzalamış olmasına rağmen yerine getirmediği önemli hususlar bulunmaktadır. Bu haklarımızdan bir tanesi de Türk vatandaşlarının Avrupa’da serbest dolanımıdır. AB, Türk milletinin önceki anlaşmalarda elde etmiş olduğu hakları milletimize teslim etmediği sürece Türkiye ile bir beraberliği düşünmemelidir. Türkiye şartları koyan duruma gelmeli ve AB’nin geçmiş sözlerini tutacağı bir süreci izlemeye başlamalıdır. Aksi durumda AB ile bir beraberliğin düşünülmesi söz konusu olamaz.
AB miyadini tamamlamıştır.
AB, gerek nüfus yapısı gerekse yeraltı ve yer üstü zenginlikleri açısından geleceğini tüketmiş bir yapıya sahiptir. Bu nedenle AB kendi geleceğini ayakta tutabilmek için gözünü doğunun zenginliklerine dikmiştir. AB ile Amerika arasındaki ticaret hacminin büyüklüğü düşünüldüğünde ise Amerika'daki daralma AB'yi daha da büyük sıkıntılara sokacaktır. AB'nin çok yakın bir gelecekte kıtlık, kuraklık ve yüksek fiyatlar altında ezilen bir topluluk haline dönüşmesi ise kaçınılmazdır.
AB, bize “Avrupa’ya bak” derken kendisi arka bahçemiz olan doğuya yönelmiştir.
Zenginlik, enerji kaynakları, dinamik nüfus, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri batıda değil, İslam coğrafyasının bulunduğu doğudadır. Bu vesile ile Müslüman bir ülke olan ve tarihsel mirasının kökleri doğuya sağlamca bağlı olan Türkiye için yüzünü doğudaki zenginliklere çevirme zamanı çoktan gelmiştir. Türkiye, AB masalı ile yeterince zaman kaybetmiştir. Artık reel zenginlik ve değerlere sahip olan, kendisinin de bir bütünün en büyük parçası olduğu doğu coğrafyalarıyla ilgilenmelidir.
KIBRIS
Kıbrıs bir Türk toprağıdır. Kuzey Kıbrıs’ın müstakil devlet halinde tüm dünyaya tanıtılma zorunluluğu vardır. Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki hak ve garantörlüğü tartışma konusu dahi edilemez.
ORTADOĞU
Türkiye’nin Ortadoğu’daki meselelere kayıtsız kalması söz konusu dahi olamaz. Bugün için Ortadoğu büyük değişim ve gelişmelere açıktır. Ortadoğu’yu bekleyen en önemli mesele İsrail ve İran arasındaki gerginliğin nasıl sonuçlanacağıdır. Bu mesele tüm bölge ile beraber dünyanın geleceğinin şekillenmesinde belirleyici temel unsurlarından biridir. Burada Türkiye meseleye birçok açıdan bakmak zorundadır. Türkiye, ABD ve İsrail ittifakı ve İran –Rusya ve daha da tehlikeli olan Çin ittifakını da göz önünde tutarak resmin tamamına bakıp bir tavır ve duruş sergilemek zorundadır. Türkiye’yi ne yazık ki Irak ya da Afganistan’daki kadar mesafeli duramayacağı gelişmelere gebe bir süreçle karşı karşıya kalacaktır. Türkiye bundan sonraki süreçte Ortadoğu başta olmak üzere insanlığın kaderine etki edecek bir sürecin baş aktörü olacak bir yapının içinde kendini bulabilir.
ABD
Amerika artık eski gücünde değildir. Kendisi bir taraftan güç kaybederken diğer taraftan Çin, Rusya ve bu iki devletin katkısıyla İran güç kazanmaktadır. Amerika bu kadar sorunla uğraşırken gereksiz bir şekilde Türkiye’yi yıpratmış ve Türkiye’nin gücünü görmezden gelerek her yere sahip olma arzusu ile otokontrolü kaybetmiş ve zayıflama sürecine girmiştir. Son derece zayıf düştüğü bir dönemde ise arkasına Çin ve Rusya’yı almış, öte yandan bölgede Lübnan ve Suriye’yi alma ihtimali yüksek İran gibi bir güç ile karşı karşıya gelmiştir. Amerika İran’dan önce Irak ve Afganistan’da kendisine müdahil olmayan bu devletlerin, İran ve Amerika arasındaki sıcak bir savaşta aynı durum ve pozisyonu almayacaklarını bilmektedir. Dolayısıyla hem bölgeyi hem Amerika’yı hem de insanlığı zor bir süreç beklemektedir.
İSRAİL
İsrail; ABD, AB ve diğer ülkelerdeki gücünü bugüne kadar Türkiye’nin hizmetine vermeyerek bölgedeki varlığı ve geleceği ile ilgili son derece stratejik bir hata yapmıştır. Türkiye’nin gücünün ve bölgede yapabileceklerinin aslında Amerika’dan daha fazla olduğunu bilmesine rağmen bu güçten akıllı ve stratejik açıdan mantıklı bir şekilde yararlanamamıştır. Özellikle son yıllarda artan Türkiye’nin menfaatlerini zedeleyecek politikalar üreten Amerika’daki etkin Yahudi guruplarını engellemek ve Türkiye’nin menfaatlerini kendi geleceğinin bekası için korumak zorundadır. Bu konuda yeterli gayreti gösterememiştir. Amerika, İran konusunun altından kalkamayacağı bir mesele olduğunu anlamakta geç kalmış ve hata yapmıştır. Çin ve Rusya’nın İran’a muhtemel desteği ve bu destekten güç alacak olan Lübnan ve Suriye’nin de müdahil olması ihtimali düşünülecek olursa, İsrail’i çok zor bir süreç beklemektedir. Bu sürecin içerisinden bekası ve varlığını koruyarak çıkabilmesi için Türklerin aleyhine olacak hiçbir projenin parçası olmamalıdır. Amerika’da yaşayan Yahudilere sahip çıkması gerekirse onlarla mücadele etmek zorunda kalacaktır. Bölgenin müstakil ülkesi olarak Türkiye’nin onların devlet olma ve burada barış içerisinde yaşam haklarına duyduğu saygının kıymet ve değerinin Amerikan varlığından çok daha önemli olduğunu anlamak zorundadır. Bundan sonra Amerika ve Avrupalı müttefiklerini doğru bir şekilde yönlendirerek Türkiye’nin menfaatlerinin ön plana çıkacağı bir gayret içerisinde olması kendi bekası için çok önemlidir.
ÇİN
Dünyayı ve insanlığı bekleyen en büyük tehdit ve tehlikedir. Hızla kapitalleşmektedir. Kapitalleşmesinin ve büyümesinin gereği olarak enerji ihtiyacı artmaktadır. Enerji kaynakları yetersizdir. Bu nedenle İslam, Türk ve Ortadoğu coğrafyasında egemenlik arayışlarına hızla devam edecektir. İran ve Rusya ile olan flörtü son derece tehlikelidir. Amerika ve batıda olduğu gibi emperyalizmi 3 sacayağına oturmaktadır. Ekonomik emperyalizmi hızla gelişmekte ve siyasal emperyalizmini Ortadoğu’da İran ve Rusya ile pekiştirmektedir. Bu sacayaklarının tamamlanması sonucunda kültür ve inanç emperyalizminin gereği olarak insanlığın göreceği en şiddetli kapitalleşme süreci olma ihtimali yüksektir. İran’ın Çin’e verdiği enerji desteği önemsenmelidir. Doğu Türkistan’da olanlar Çin devletinin her bölgede savaş durumunda yapabileceği acımasız katliamların küçük bir örneği ve uyarısıdır.
İRAN
İran elde etmiş olduğu nükleer güç ve bu gücü pekiştirme arzusu Türkiye tarafından dikkatle izlenmelidir. İran, Çin ve Rusya’nın vereceği büyük destekle bölgede gücünü artırarak bölge dengelerini değiştirmeye aday ülke durumundadır. İran'ın, Çin ve Rusya desteğiyle güçlenmesi aynı zamanda İran’ın bölgedeki siyasal Şia yayılımını da tetikleyebilir. Böyle bir durum Türkiye’nin bazı bölgelerini de olumsuz etkileyebilecek bir süreci doğurabilir. İran'ın tek başına gelişimi Türkiye açısından sorun teşkil etmeyebilirdi; fakat bu gelişimin arkasında Çin gibi geleneksel Türk düşmanlığı olan devasa bir güç ve inanç olarak Budist olan bir ülke olması her zaman göz önünde tutulması gereken en önemli unsurdur. Çin, İran ve Rusya arasındaki bu ittifak süreci İslam coğrafyası olan bu toprakların Çin gibi kitap ehli olmayan bir milletçe tahrip edilebileceği bir süreci de doğurabilir.
0 yorum:
Speak up your mind
Tell us what you're thinking... !